3 Eylül 2011 Cumartesi

Ada macerası!

Büyükada'da ne macera olacak demeyin! Bayram'ın üçüncü günü giderseniz, bayaa bir macera oluyor. 
Bu bayram benim için ilginçti. Her zaman yalnız geçiririm böylesi özel günleri. Yılbaşı da dahil. Bu yıl kardeşim geldi! Namı diğer Bahama kartalı! :))  Gezelim dedi. Tamam dedim. Fotoğraf çekilecek yerler olsun, dedi.Tamam dedim...  Araba yok ki, sokak sokak dolaştırayım onu, en yakın ulaşım yeri Büyükada... Sokaklar güzel,evler güzel, kedi,  köpek hepsinden güzel. Gelişinin ertesi günü, Panço'yu yürüt, kahvaltı et, yola çık, öğleni buldu gidişimiz.Amanın! O ne kalabalık! Hani az çok tahmin ediyorum ben, adayı gezmeye gelirler... Ama İstanbul öyle boş ki... Kaç kişi olur adada dedim. Meğer herkes ordaymış! Uyyy! Otobüs gibi... Her milletten insan var! Fayton kuyruğu iskeleye ulaşacak nerdeyse... Herhangi bir yokuşu bulmak için aralarından dirsek atarak geçiyorsun.  Neyse ilk yokuşa adım attığımızda fotoğrafını çekeceği bir köşe buldu. Ve üç kez yakinen tanık olduğu ve maruz kaldığı köpek gezdirme muhabbetinin intikamını aldı benden.
Panço'yu koklaması (kardeşimin deyişiyle maillerine bakması) (okundu olarak) imzalaması ve de sıçması için boş boş bekliyordu bir yerlerde... Fotoğraf çekerken de ben bekledim. Panço daha hızlı :))

Bu fotoğraf sansürlü değil. Akıl erdiremediğim bir nedenden ötürü, (nedenini az çok keşfedip biragöbee sayesinde boyut küçültmesine rağmen) kardeşimden gelen fotoğraflar, tam açılıyor, yarım kaydediliyor. Ada fotoğraflarından da çok sayıda ziyan var bende... Bahama kartalına gösteri olarak ekledim bu fotoğrafı. Derdimi anlasın diye... Poster boyutunda mı çekiyor ne?


İşte bir ada kedisi. Kapının küçük bir yerindeki boşluğu kendine seyir alanı olarak seçmiş...Başının eğikliği kulağındaki bir sorundan olabilir gibi geldi bana. O evin kedisiydi sanırım, kendini sevdirtmedi. "Poz verdiğimiz yetmiyor bir de sırnaşıyorlar!" diye düşündü sanırım.


Restore edilse ne güzel olur diye düşündüğümüz evlerden biri daha...


Eh ben koklanmadan geçebilir miyim hiç? Evinin sokağında turlayan bu velet çok ilgi gösterdi, sokağın sonuna kadar da peşimizi bırakmadı. Sonunda küçük bir sokak köpeği çıktı bahçenin birinden onunla birlikte geri döndü. 



Kardeşim begonvil hayranı. Adadakilere de bayıldı. Epey çekmişti ama,elimde kalan bu oldu. 


Bu kapının geniş açısı da vardı. Hıh! Ayrıntısı var sadece... Arkasındaki o yemyeşil, uzun yol ne yazık ki görünmüyor tam olarak. Çünkü sevgili Bahama Kartalım,pançoyu evde çekmeye çalışırken, makinasının ayarlarıyla oynamış ve düzeltmeyi unutmuş... Adanın tepesine yerleşmiş güneşle neden boğuştuğunu resimleri aktarırken keşfetti. (beni öldürecek!:))) o kapıyla uğraşırken ben bu muhteşem kediyle tanışıyordum.
Sonrasında bir yokuşu inip stada giden taraftarlar gibi akın akın üstümüze gelen bir kalabalıkla karşılaşınca, onlara katılmaktansa, akıntıya karşı yol alıp yemeğe gitmeye karar verdik. 


Ve bahama kartalı orda hayatının aşkını buldu. Daha doğrusu aşığını buldu. Yan masadaki ortadoğulu bıdık, gözüne kestirdi kardeşimi. Kendi dilinde bir şeyler anlatıp durdu. Anlattıkları iyi bir şeydi galiba,çünkü yüzü hep böyle güleçti. "Bak ben görümceyim, benimle de iyi geçin!" dedim, tınmadı. Gözünü alamadı bir türlü kardeşimden. Sonunda babası bu aşka son noktayı koydu. 


Adanın en büyük esprisi bu pembe panjurlu evdi. Neyse ki panjurlar hala görünüyor. 
Ben de böyle bir "pembe panjurlu ev" istiyorum. Bu zamana kadar neden istememiş ki? Salak mıyım neyim ben? Şiirlerin kurbanı olduk! Kocaman bahçesi olan, kocaman bir ev istiyorum. 
Yemekten sonra bir deneme daha yaptık yokuşlara doğru. Ne mahşer kalabalığı azalmıştı yolların ne de güneşi. Hadi kaçalım, ortak kararıyla uzadık!
Motordayken hala yoğunluğunu koruyan kalabalığa bakıp "Mahşer günü dedikleri buna benzeyen bir şeyse, bir yolunu bulup ordan yırtmalıyım!" diye karar verdim. Kabalalık denen şey feci yahu!


Restorasyona başlandığını umduğumuz bir başka güzel ev de Bağdat Caddesinden... 


Ve önündeki tarihi çeşme... Yolda bir kahve molası verip sonra evin yokuşunu tırmandık ve...


Günün en önemli anı. Panço'nun saati... Bahçeden çıkmak için acele ediyoruz. Bizi yakalamakta zorlandı kartalımız. "Ana-oğul, pek hızlısınız" diyor. Beni de bütün gün bir yere  kapatıp sonra tuvalet izni verseler ben de koşarım valla. 


1 yorum: