29 Mayıs 2012 Salı

Büyü zamanı

Bahar geldi gidiyor, ben daha çiçeklerimin arasında oturup da şöööyle bir balkon sefası yapamadım.
Güneşi gördüğümüz günler anında deli rüzgara, sağanak yağmura dönüşebiliyor. Üzerimizden ceket eksik olmadı. Şikayetçi miyim? Hayır! Ama biraz ara verseydin be yağmurum, rüzgarım! Her sağanakta iligime kadar ıslanmaktan fenalık geldi. 


Analı kızlı yanyana iki saksıdalar katmerli fuşya sardunyalarım. Ortak yolculukları güneşe doğru... 
yanlarında duran kaktüsüm bile bu sene gayret etti çiçek açmaya... onları kıskandı galiba. Yine de çok başarılı olduğu söylenemez. 



Cam güzelim, çıtır kızım kışı içerde geçirdi, soluğu balkonda alır almaz bir coştu bir coştu... hatta fırtınanın dallarını kırmasına da aldırmadı... 



Işıktan mı? Bana inat mı nedir bilmiyorum, koyu bordo sardunyalar bile fuşya göstermişler kendilerini :)


Belki de bu yıl  bordonun fuşya kardeşini aldığım için bozulmuştur. Pek alımlı değil mi?


Cam güzelinin fırtına da kırılan dalını çuhaların yanına sokuşturuverdim... A, bir sev orayı, bir yapraklan, bir çiçeklen... Kalenderim benim:)


Her şey fuşya mı? Değil valla... bu da zarif  pembe sardunyam... 
Balkonum sokaktan da pek güzel görünüyor. Birer dal çiçek isteyenler arttı :) 
Fırtınadan kırılan bütün sardunya dalları yeni evlerine gittiler. 



Alın size  iki dişi kalmış canavar :))) Binnur bu hali de girer mi rüyana :)
Battaniyemiz hala kalkmadı bu yıl. Geceleri ben de altına sokuyorum bacaklarımı. 


Fotoğraf makinesinin de fırça görevi yapmasından tırsan Panço :) Tetikte... 
Bir yandan da parka gelenleri kesiyor... 

Bak balkonum coştu güneş kardeş. Hadi sen de bize katıl. Azcık ısınalım. 

22 Mayıs 2012 Salı

mayıs ayı çoook önemli...

Çünkü Mayıs'ın 23'ünde kardeşim doğdu. :) 

Yıllarca tek çocuk olarak yaşadıktan sonra, annemin her "galiba kardeşin olacak" deyip sonu hüsranla biten (neden olduğuna aklım ermediği yaşlar) hamileliklerinden sonra, yaşımın artık minik bir kardeşi kıskanayım mı, utanayım mı dolaylarına geldiği sırada,  ilk defa annemi karnı büyürken gördüm... Hamilelik için sakıncalı bulunan yaşlardaydı, o zamanlar için... Şimdi ise insanların önce kariyer planlamasıyla, çocuk için elverişli olduğu düşünülen bir yaş olup çıktı... Annem ters bir şey yapıp da düşük olmasın diye tuvalete girdiğinde "Çok ıkınma sakın" diye arkasından seslendiğim günlerden sonra bir sabah anneannem odama girdi, yanakları elma gibi kızarmış... "Ne oldu?" dediğimde "Ninen doğuruyor!" dedi. Anneannemin annesi yani :) İyi tamam, anlaşıldı... 



Evin salonu doğumhaneye çevrilmiş, doğum sırasında gelmesi planlanan komşumuz ve ebe gelmiş... Sıcak sular, çarşaflar, havlular... Koşuşturma... Annemin inlemeleri... Hiç öyle çığlık çığlığa bir doğum değil. Saate bakıyorum. "Ben okula gitmeden doğar mı?" Anneannem cevap veriyor. "Seni üç gün beklemiştik. Sen okula git istersen!" Annemin en büyük korkusu benim doğumum gibi zorlu bir bekleyiş... Öyle olmadı.
Ben okula gitmeden geldi. Allahım o ne melodik bir ağlama!
Kapılar açıldı... Yüzler gülüyor. Hem sevinç hem şaşkınlık! Çabuk doğdu! Hemen odaya daldım. Anneme nasılsın? Uhuuu... cevap verecek hali yok! İyi tamam, ben o veledi ararım. İyi de nerde bu? sesi geliyor kendi ortada yok! Aa! Divanın üzerinde bir havlu serilmiş, altında o güzel sesin sahibi. Havlu açılıp bakılır...
siyah uzun saçlı, pembe beyaz yanaklarıyla şahane bir bebek! "Kim şimdi bu ışığı gözüme sokan?" deyip açtı gözlerini baktı. "Aa, gözleri mavi!" dedim.
"Değişir, bebek mavisi o!" dediler.
"Değişmez!" dedim. Rüyamda gördüğüm gibi doğduğunu nereden bilecekler?
Değişmedi! 



Bebeğin büyümesi bir fidanın büyümesiyle aynı zarafette. 
Önce ince, narin, kırılgan... 
Kökünü sağlamlaştırdıktan sonra güçlü bir çınar oluveriyor birden!
İlk kahkahasını atmasına da ben neden oldum. Rastlantı tabii...
Mamasını yedirirken yanında duran ağız silme bezine uzanırken ben alınca bastı kahkahayı. 
Hemen oyuna dönüştürdük tabii... Tek kahkaha yetmez ablalara :) 


Kız çocukları büyürken ağabeyleri olsun ister. 
Hem onlara hayatı öğretsin hem onları kollasın diye... 
Benim kardeşim, benden çoook sonra gelse de o rolü üstlendi. 
Hayatı benim için kolaylaştırdı. 
Yaşanır ve katlanılır kıldı. 
Sadece benim için değil... Annem ve herkes için... 


Doğum günün kutlu olsun kardeşim.
Nam-ı diğer Bahama Kartalı'm. :)
Ben üniversitede o ilkokuldayken bana yazdığı mektuba attığı imza üstüne yapıştı kaldı. 
Ben o kartalı çook seviyorum :)
Bu renkler onun fotoğrafları.
ama onun hayatıma kattığını tek renk değil,  gökkuşağı karşılar ancak!
Heeey Bahama Kartalı... Morudun lem :)
Daha dün gibi hatırlıyorum doğumunu ama kırk yıl oldu moruk!
Hadi evlen artık da görümcelik yapayım şöyle ağız tadıyla :)
Allahım ne güzel uğraşırım ben, o kız seni üzmeye falan kalkarsa... 
Off! Dişlerim uzadı...:)))

Seni ilk aşkı olarak bilen Puma kılıklı
ve
aileye sonradan katılsa da, gördüğünde sevincini ayaklanarak gösteren Panço da seni bol bol yalıyor.  




9 Mayıs 2012 Çarşamba

şaşkın üretici...

Unuttum bunları
:)


 Hamurla kabartma tablolar...



sadece üç tane olduğu için araya kaynadı :)))

beş olacaktı ama, hamurun azizliğine uğradı iki tanesi... kururken çöktü! kağıdı bozdu... 

az iş yapmamışım yahu... 


8 Mayıs 2012 Salı

görücüye çıkanlar


Anneler gününe hediyelikler hazırlamıştım. Ama onları sergileyecek bir yer bulamadım. Evde uygun değildi. Pumakılıklı, Panço, benim işlerimin ve ruhumun dağınıklığı yüzünden... Ama bugün gelen bir telefonla blogda sergilemeye söz verdim. Hadi bakalım, görücüye çıkıyoruz. Aşağıda gördüğünüz süslü kutuların aslı astarı şu yukarda gördüğünüz ödül bisküvi kutusu... 
önce verniklendi, sonra beyaza boyandı, sonra tekrar boyandı ve çeşitli işlemlerden geçti... ama içerden görülüyor hazret... köpekleri yok etmek mümkün değil. 
İyi ki de öyle... 

kutunun üstündeki çiçekler çiçek zımbasıyla özel kağıtlardan kesildi. Kabarık formdalar...  içindeki çiçeklerle de çiçeksiz de olabilir. 





daha önceki fenarbahçeli yıldızların bu kez GS'lisi :)

 


Yukardakiler önce gazete ile kaplandı sonra boyandı ve peçeteler kesilip yapıştırıldı.

Yandakiler kapakları :)
gazete ile kaplandı, boyandı ve peçete ile minik tablolar yapıldı...

Atmıyoruz, doğayı kirletmiyoruz. !!!

Dünya'ya sevgi ve saygı atölyesinin ürünleri bunlar :))))))



Minik kuş evleri. Yakın çekimde üç oda bir salon gibi göründüğüne bakmayın... büyük bir bardak boyundalar :)


Kartvizit yerine herkesin verdiği reklam magnetleri de dönüştürüldü... 

Ve kuşlar... 




Hepsi bir sepete sığıyor :)



Tavuklarımı seviyorum :)


Bunlar da yaptığım son "klasik" ahşap işler... Ben geri dönüşümden hoşlanıyorum. 


Başınızı sola eğip bakarsanız.... döndüremedim hazreti :((


Kalemin üstünde durduğu kağıtta dear mom yazıyor... anneler gününe dair tek kanıt :)


Bunlar da kendime yaptıklarım :)) paper mache...  benim kızıl yıldızım, neşeli... 


Çalışma odamın kapısında karşılıyor sizi kalbim :)

İki ayda sadece bu kadar yapabildim. :( 
Boya, bekle... köpeği gezdir, süsle, bekle... vernikle bekle... seri üretim yapmak zormuş... 

ama çoook keyifli... 





6 Mayıs 2012 Pazar

Mayıs çiçekleri


Mayıs çiçekleri güzeldir
Güzel olan herşey gibi kırılgan...


Boyunları incedir, kolay kırılır...
ama yok edilemezler...
Bir sonraki Mayıs binlercesi yine yeşerir... 


Mayıs çiçekleri her damlayı kucaklar...
yenilmenin değil, yenilenmenin şenliğidir mayıs...


Her basamak, her dönüş, dosta götürür...
Hayat yanılsama diyorlar...
Ölüm ne o zaman?
İyi ki doğdun arkadaşım!




4 Mayıs 2012 Cuma

farklı arayışların sonu...

Bazen insana yaptığı iş yetmez.
Bazen insana yaptığı iş, çok sevse de ruhunu satıyormuş duygusu verir. 
Bazen insan kendini "düzen" denilen o düzensizlikten ayrı tutmak ister. 
Yapabileceklerinin sınırını zorlar. 
Sınırlarını iter, yumruklar, genişletmeye çalışır... 
Hayattan vazgeçmemenin, karanlığa teslim olmamanın yolunu arar... 
Yaratıcı olmak zorundadır insan. Hayatı yenilemek için... 
Bunun en güzel yolu da dönüştürmek... 
Hayaller hayatının merkezindeyse eğer, herşeyi dönüştürebilirsin. Herşeyden yeni bir "öykü" yaratabilirsin. 
İşin öyküyse, işin insana insanı anlatmaksa, insana yapabileceklerini de gösterebilmeyi hayal edersin. Güzelleşen bir dünyayı... öylesine elimizde ki, herşeyi güzelleştirmek ve dönüştürmek... 
Bunu hayal etmeye başladığında duramazsın zaten... onları başkaları da görsün istersin. Paylaşmak, çoğalmak...  
"geri dönüşüm" projesi de böyle başladı. Kendimi başka alanlarda da ifade edebilme tutkusuyla... 
Kendime başka bir "yaşam biçimi", yeni bir iş alanı yaratma arzusuyla... 
Denemeydi. Başarılı olsaydı, belki o alan önceliğim olacaktı. 
Deneyemedim bile :) 
Koşullar uygun düşmedi. 


Ama vazgeçmedim. 
Elimdekilerle ve yeni hedeflerimle fiziki değil, sanal dükkanlarda deneyeceğim şansımı. Cahil olduğum bir konu... Epey araştırmam gerekecek. 
İşte yaptıklarımdan biri. Geri dönüşüm ürünü. 
Panço'nun bisküvi kabı. Plastik. Saksı kadar büyük. Kapağı da var. Onlar da minik tablolara dönüştü. 
Bir ara onları da fotoğraflayıp koyacağım. 
Bu Fenerbahçeli bir arkadaşa armağan gitti. Yanındaki kuş ve kafesiyle birlikte. 



 
Ve bugün elinde bahar dalıyla gelen arkadaşımın çiçekleri içine kağıt çiçek yapmadığım bir tanesinin içine kuruldu. Çok da yakıştı. Güzel bir vazo olmamış mı? silikonla yapıştırdığım o yeşil zincir ve çiçekleri iki yıl önce tığa merak saldığım sırada yapmıştım. Hatta o ipleri aldığım dükkan sahibi öğretmişti çiçek yapmayı, ayak üstü... Becermişim di mi? Yapabildikten sonra hemen başka bir şeye ilgi duyuyorum. Yay olmanın güzelliği ya da bokluğu :) herşeyi merak edersin, öğrenir, geçersin... Hayatta merak edilecek o kadar çok şey var ki...


Onca şey yaparken, aslında tepsi, kutu falan boyamaktan o kadar da hoşlanmadığımı farkettim. 
Beni heyecanlandıran bu "geri dönüşüm" işleri... 
Yaratıcılığı zorlayan, geliştiren işler. 
Yakında çok acayip işlerle karşınızda olacağım. 
Asal işime döneyim şimdi... 
Öykü yaratmaya, hayatı değiştirmeye devam edeyim...