14 Eylül 2011 Çarşamba

Bırakın oyuncaklar anlatsın büyük oyunları

Kardeşimle üç günlük maceranın Büyükada ayağını yazdıktan sonra en fazla görsel malzemenin olduğu ikinci günü yazmaya cesaret edemedim, çünkü görselleri kullanamayacaktım. ikimiz de çok keyifli bir kaç saat geçirdik Sunay Akın'ın oyuncak müzesinde... Çok çok etkileyiciydi. oyuncakların hikayeleri vardır ve eminim onları Sunay Akın çok güzel anlatıyordur. Kendi adıma ben o hikayeleri duymadan gittim ve kendi hikayelerimi kurdum.
Girişte en üst kattan başlayın diye uyarıyorlar. Ve o muhteşem eski istanbul köşkünün en üst katına ulaştığınızda nedenini anlıyorsunuz. Üst kat dünyanın savaşlarıına ayrılmış. Geziye eşlik eden müzik öylesine etkili ki, sergilenen oyuncakları, çocuk oyunu olarak göremiyorsunuz, sanki o çılgın savaşta ölmüş de yukardan izliyor gibisiniz bu deliliği...

Resimleri aktarırken hiç sorun çıkmamıştı. Vay be demek ki sorun büyük dizüstündeymiş, format atmanın zamanı gelmiş demiştim... hezimetin resmidir yukardaki... bu da bloga aktarırken oldu.
Sevgili kardeşim müzelerde çekim yapmayı seviyor. Oyuncak müzesi de uçsuz bucaksız bir görsel şölen sunuyor tabii... Çektiklerini bana gönderdi, blogda kullanmama hiç itirazı yok ama, bu iş böyle hezimetle giderse, yakında kendi blogunu açmak zorunda kalacak. Tembel teneke!
Hitler iktidara geldikten sonra savaşa sürükleyeceği genç kuşağı daha çocukken etkisi altına almayı başarmış bu oyuncaklarla... Öyle ayrıntılı, öyle ince yapılmış ki herşey... İşte meclisleri.


Kitaplar yakılıyor. Bunu oyuna çevirmek nasıl bir insafsızlık? Çocuklar bu oyuncakları kurarken kitaplar için ağlamış mıdır sizce? Etraftaki insanlara bakın. Hiç bir şey olmuyormuş gibi geçip gidiyorlar. Çocuklar durmuş şenlik ateşi gibi izliyor olan biteri. İşte böyle alıştırılır kitleler şiddete!


Ve sıra olağanüstü disiplinli görünen ordularda... Etkili değil mi?


Hangi çocuk istemez bu görkemin bir parçası olmayı. Günter Grass'ı affetmek gerekiyor.



Savaş!


Cephedeki hayat. Ütü yapanlar, sakal traşı olanlar,


Bir savaş filminin karesi sanki...


Kurt köpekleri de unutulmamış.


Sıhhıye çadırı


Yaralananlar, ölenler olabilir. Ne demişler, askerlik yan gelip yatma yeri değildir. Hayat devam ediyor.


şehirler yakılıp yıkılıyor, savaş devam ediyor.


El bombaları!


Siperler


Savaşın dehşetini yaşayabilir belki çocuklar, orda vurulmuş yatanın babası olduğunu düşünürse.


Göğüs gögüse mücadele!


Bu da benim kurgum... Savaşın sonu. Evlerine dönen askerler gibi düşünmek  istedim bu fotoğrafı.

Kesin olan bir şey var ki, almanlar harika düş gücüne sahipler. harika oyuncaklar yapıyorlar. neden durup dururken dünyanın tamamını ele geçirmeye çalıştıklarını anladım sanırım. İnsan hayal ederse, peşine düşer.
Neyse onların bu hayalleri 20 milyon insanın hayatına ve dünyanın haritasının değişmesine neden oldu. Bu savaş olmasaydı İsrail diye bir ülke olmayacaktı. Bizimki de "van münüt" diyemeyecekti. Falan filan...

3 yorum:

  1. hem oyuncaklar,hem kompozisyonlar,hemde fotoğraf çekimleri çok güzelmiş...

    YanıtlaSil
  2. süperrr.....

    YanıtlaSil
  3. başlar hemen eğlence
    bir kez yupo yiyince

    YanıtlaSil