12 Eylül 2010 Pazar

siz hiç bir martıyı okşadınız mı?

Balkonumda duran bu bebek (!) yolda topallayarak arabalardan kaçarken görüldü. Takip edildi. Yoldan geçen bir adama rica edilip yakalandı ve veterinere götürüldü. Kafesteki kedilerin içi gitti o ortalıkta sekerken... Orası burası kurcalandı, incelendi, önemli bir hasar bulunamadı. Ama bir kutu bulunup elime tutuşturuldu. Çünkü onu bakacak yerleri yoktu.

Balkonuma konuk oldu. Ne verdiğim ekmeği yedi ne de su içti... Annesinden besleniyordu herhalde bir gün öncesine kadar. Yuvadan uçmaya karar verince ya kendini atmayı beceremedi ya da  inişi... Mahzun melül  bir köşeye çekildi, ama bir gözü hep içerdeydi. Hareketlerimi izledi, balkona çıkıp çiçekleri sularken, tedbiri elden bırakmayıp kıyılara köşelere kaçtı. Gece olunca büyük saksının dibine çöküp uyudu. Hiç sesi çıkmadı.

Sabah olduğunda nasıl olduğuna bakmaya gittim ve önünde durduğu cam güzellerini afiyetle mideye indirdiğini ve hazmettiğinin kanıtını yeşil damgalar halinde yere bıraktığını gördüm. Annesine saygılarımı sundum ve çiçeklerimi kurtarmak için ekmek keyfini bilmeyen bebeğe bisküvi sunmaya çalıştım. İki ayağının üzerinde durmaya başlamıştı ve bu da onu telaşlı yapmıştı nedense. Balkon demirlerinin arasından geçmeyi hesaplıyordu. Cesaret edemedi. O kaçma stratejileri geliştirirken, dalgınlığından yararlanıp okşadım. Hayret! Kaçmadı. Onun için de yeni bir duyguydu, benim için de... O tehdit edici bulmadı.  Bense bayıldım!
Gözü dışarda olan birini dört duvar arasında tutmak zalimliktir. 
Onu tutup duvarın üzerine koydum. İleri geri yürüdü... Bana baktı...  O muhteşem kanatlarını açtı ve süzülüp gitti.
Önümüzdeki yıl, yine yollara çıkıp martı yavrusu toplamayı düşünüyorum :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder