1 Eylül 2010 Çarşamba

Aklım ermiyor...

Aklım bir çok şeye ermez ama, ölüm orucuna hiç ermiyor.
Adi suçluların asla kalkışmayacakları bir eylem bu. Anlaşılır bir şey...
Sistemle sorunu olanlarla, sistemin de sorunu var. Bu da anlaşılır bir şey...
Sistem ve sorunu olanları tartışmayacağım ya da birinden birini savunmayacağım.
Benim derdim, karşı olunan herhangi bir sisteme sisteme karşı seçilen eylem türü,  ölüm orucuyla...
Ne amaçla yapılıyor? Sistem zaten "seni" ortadan kaldırmak istiyor. Sen ona inat yaşamayı seçeceğine neden onun ekmeğine yağ sürüp kendini öldürmeye kalkıyorsun? Aylarca kendine, bedenine, ruhuna işkence edip kendini ortadan kaldırıyorsun? Sistemin çok mu umurunda olduğunu sanıyorsun?
Sistemi; yaramaz çocuklarını cezalandıran ebeveyn gibi mi görüyorlar?
"Bakın bana anne, baba... Siz beni cezlandırırsanız ben kendime daha çoğunu yaparım. Hadi beni kollarına al, beni affet. Yanlış yaptığını söyle. Özür dile" mi demek istiyorlar?
Medyada adı çok geçmiş, belli bir kurumu temsil eden kişilerin, gerek suçlandıktan sonra, gerek bazı toplumsal olayları protesto etmek için ölüm orucuna (gerçi böyle durumlarda da adına ölüm orucu denmesi tuhaf) açlık grevine gitmeleri anlaşılır. Toplumun vicdanına seslenmek için, ortalık yerde durup ilgi çekebilirsin.
Ya ölen, sakat kalan gencecik insanlar? Onlar hangi zaferi kazandılar? Kim kazandı?
Ölüm zafer midir?
Madem ölüm zafer, neden iyi bir yaşam sloganıyla yola çıkıyorlar? Sevmediğin ve kaçıp kurtulmak istediğin bir hayatın nesini savunuyorsun? Sen savaşa devam et diye millet ruh mu çağıracak? Hangi hayalet başarmış ki sistemi değiştirmeyi?
"İnanç" "Dava" insanlarının yaşam yerine, ölüme yakın olmalı beni hep çok şaşırttı. "Ben bu uğurda, bu yolda ölürüm" demek, illa öleceksin olarak tercüme oluyor beyinlerinde galiba.
Yaşam için en iyi, yaşarken mücadele edilir. Sİstemle de...
Sistem sizi yok etmeyi beceremiyorsa, onunla işbirliği yapmayın.
Yapanlara da.... "Aferin! Tüy diktin!" diyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder