16 Mayıs 2011 Pazartesi

Efsane şehir mi? Şehir efsanesi mi?


İzmir'den söz ediyorum. Seçimler yaklaştıkça, İzmir'i yücelten postalarda da inanılmaz bir artış başladı.
Ben de İzmir'liyim. Doğduğum yeri severim ama... İşte bir ama var. Bunu görmezden gelmek, İzmir'e haksızlık yapmak demek olur. Çünkü İzmir'in gerçek anlamda silkelenmeye ihtiyacı var. İzmir bir zamanlar güzeldi. Egenin falan incisi deniyordu. Bence şimdi betondan oluşmuş sıkıcı bir kütle. Yeşilliğin bu kadar az oluşunu İzmir'liler açıklar belki. Bana sorarsanız, doğa deyince akıllarına gelen tek şey deniz ve güneş!
Apartmanları birbirine bitişik nizam yapıp rüzgarı bile dışarda bıraktılar, yolundan saptırdılar. Belediyecilik sıfır! Kent yaşamını kolaylaştırmak için habire yol yapıyorlar... Trafik güzel akıyor ama nerden akıyor? Çevre düzenlemesi yok. Şehre girerken "hah! İzmir'e geldim!" diyeceğiniz bir özelliği yok. Neden? Çünkü İzmir'li snop! Herşeyin kendisine doğuştan verildiğini sanıyor. Ne yeniden üretmeye ne de eldekini korumaya mecali var. Çünkü İzmir'li tembel! Bu resmi boşuna seçmedim ben. O ormanı kaybolunca yol üstünde kalan temsel hayvandan farksız. Bu kent ve sakinleri bir gün kedilerini bu durumda bulacak ve üstüne gelen TIR'a bakıp beni görür ve durur herhalde diye umacak.


İzmir'li bu tembel hayvan gibi sevimli, şeker falandır. Sözüm yok. Hele önünde rakısı ve balığı varsa... Demokrat olduğu söylenir. Onun için yollara dökülüp konvoy taşlar herhalde. Hiç öyle sanıldığı gibi sol falan değildir İzmir. Herkese oy verir. Ama o oy verdikleri zaten rüzgara göre dönen aynı adamlardır. Bir dönem tutucu olur o belediye başkanı diğer dönem sosyal demotrat. İzmirli için farketmez. Adamı odur, oyunu verir. O adam da zaten ne olursa olsun hemşehrileriyle rakı-balık ikilisinden vazgeçmez.


Doğayı ve hayvanları severmiş İzmirliler... Onun için sokak hayvanları katledip fırınlarda yaktılar.
Unutmadım, affetmedim.
Asla unutmayacağım ve affetmeyeceğim.
Sokak hayvanının en az olduğu şehirlerden biri. İstanbul'a gelip yeşili ve hayvanları görsünler de utansınlar diyorum. Betonlarından ve betona dönmüş ruhlarından.
Derler ki; Türkiye, ancak İzmir ayaklanırsa, isyan edermiş. Eskiden bunu marifet sanırdım. Meğer tembellik belirtisiymiş. İzmir hareketli değil, canlı değil, durağan. Kemik gibi... Bıçak kemiğe dayanınca uyanıyorsa bir halk, İzmir işte o kemik. Çünkü bıçak daha ileri gidemiyor. Baskı artıyor, acı da artıyor tabii... Eh ne yapalım bu da bir özellik ama, İzmir'i daha iyi bir yer yapmıyor. Durağan her toplum gibi bir şey üretmektense, üretilene  bok atan, dedikoducu, yaratıcılıktan uzak, giderek ölen bir şehir haline getiriyor. 
Bazen ölmek iyidir.
Yeniden doğmak ve büyümek için.

2 yorum:

  1. İçeriden göz olarak hislerime tercüman olmuşsun. Eline sağlık. Son bir kaç aydır gidip geliyoruz. Gördüğüm, deniz kenarına kurulmuş bakımsız bir şehir. Şehrin merkezinde altı yıldır bitirilemeyen yollar, hiç kimseyi iplemeden araba kullananlar vs vs.. Başlar ile ayakların fevkalade uyumluğu olduğu bir şehir, kof bir efsane.

    YanıtlaSil
  2. eline sağlık çok doğru yazmışsın,İstanbuldaki belediyeciliği gördükten sonra izmir'de belediye yok demiştim,hala da yok.Ama şehri gittikçe köhneleştiren bu belediyenin bir daha seçimlerde oyunu daha da arttıracağından kuşkum da yok.Belki seçilmeme korkusu olmadığı için çalışmaya da gerek kalmıyordur.İzmirliler toplu bir nevroz yaşıyorlar "aman akp oy almasın da şehir enkaza dönmüş lafı mı olur" Cem Uzana en çok oy veren bir şehrin ruh halinden bahsediyoruz :))

    YanıtlaSil