Bazen duyguların üzerine o denli baskı gelir ki, direnmek çok büyük enerji gerektirir.
Yıkılmazsın belki ama yorulursun.
Beynini, kalbini, ruhunu dinlendirmek istersin.
En güzel yer mutfaktır öyle anlarda...
Sıcak, nemli, aromalı...
Bence evlerin en büyük, en aydınlık, en rahat oturulacak yeri olmalı mutfak...
Ya da bir köşesine sığınabileceğin küçücük bir masası ve sandalyesi olmalı...
Ayağının altında oturan güzel sıcak yaratıklar da olursa hele... senin yanındaki sandalyeye yerleşmiş bir kedi, gözünün içine bakan bir köpek, tepene tünemiş bir kuş, duvarda bir kertenkele, saksının içinde kış uykusuna yatmış bir kaplumbağa...
Onlarla birlikte sessizce oturup dünyayı dinlemek...
Onları dinlemek...
Kendini dinlemek...
Sessizliği dinlemek...
Dünyaya ait olanlarla birlikte insan ruhunu düzene sokabiliyor ancak.
Doğaya ait olmayı, doğal olmayı, dünyanın nabzını duymayı ve enerjiyle birlikte akmayı öğreniyor...
Kıvamı tuttururken, ateşi ayarlarken, pişmelerini beklerken aslında kendine tat katıyorsun.
Tuzun, ateşin, suyun ruhunu gördüğünü varsayarken, aslında gördüğün kendi ruhun.
Ne yumuşak, ne güzel bir tanışmadır o!
ne güzel bir yazı dostum,yemeğin kokusu burnuma geldi:)
YanıtlaSilbir gün sofra başında toplanıp pişirdiklerimizi paylaşırız dostum :)uzun sofra muhabbetleri de ayrı bir konu :)
YanıtlaSilO mutfakta olmak istedim...
YanıtlaSilsenin mutfağınla yarışamaz ama, beklerim :) Nihalle birlikte kaçamak yapın hadi... :))
YanıtlaSilniyesyarışamaz diye merak eden olur belki... Binnur yurtdışından ödülü yemek kitabının yazarı... adamın ödünü patlatır yani :))) Merak edenlere yine söyleyeyim İtalyan Aşkı kitabının adı...
YanıtlaSil