6 Aralık 2013 Cuma

çok iş vardı...çok

Çok ihmal ettim blogumu... üzüldüm de... ama yapacak bir şey yok. Acil yetiştirilmesi gereken bir senaryo vardı. Bakanlık destekli.. O desteğin yarısını alıp dişe yatırdık :) Diğer yarısını almak için de senaryoyu bitirmek gerek... Eh bazen tıkanır insan. Başlığı yazdım ve iki ay sonra altını doldurdum... 118 sayfa tuttu. Hemen ardından minikler için bir hikaye geldi. Onu da yazdım... Ve sonra Kasım ayında imza günü...
Harika bir destek oldu. Tabii bunda Günışığı Kitaplığı'nın o güzelim kadrosunun büyük katkısı var... 

İyi ki varsınız!


Mavi'nin kulubesinde bulmuştum bunu... 
Büyüklüğünü kıyaslamanız için çakmağımı koydum yanına. 
İlk kez bu kadar büyük bir tırtıl görüyorum. Bu ne acaba? Bilen var mı? 
Ölü gibi yatıyordu ama küreğe almaya çalışırken canlı olduğunu anladım. 
Hemen yan bahçeye tayinini çıkardım :) öldüremiyorum. 


Annemin evinden bir kaç parça eşya getirdik. Çamaşır makinesi emekliye ayırdı kendini. O arada bu küçük kitaplığı da aldım. Kardeşimin elinden çıkmış. Kendi kitaplığının üzerine ek olarak yapmış. Hemen altına ayaklar eklendi. Kaplama olduğu için zımparadan sonra boya tutar sandım ama... çok zorladı hınzır. Hemen sıyrılıveriyordu boya... sonunda sıyrılan yerleri de bırakıp bitirdim. iki kat vernikle o boya üzerinde duracak sanırım.
 Bu fotoğrafı ben çektim... kardeşim çok gülüyor benim çektiklerime... kendi boy hizandan çekiyorsun hiç bir şey belli olmuyor,diyor.



Ve işte onun çektiği :) evet haklı... 
Arkasındaki parçayı da açık maviye boyayıp üzerine stencil yaptım. Arkasını kim görecek, önü kitapla kaplanacak diye emeğime çok acıdı kardeşim ama, sonuç onun da hoşuna gitti. 


(Ve yine kendi bildiğim gibi çektim, Bir gün özen göstererek yeniden denerim) 

Ve yatak odamdaki yerini aldı. Tek boş yerdi zaten... Hemen sağında yerde görünen benim  Puma kılıklının yemek ve su tası için yaptığım alçılı, deniz kabuklu tekne ... onu yaptığımdan beri Ateş Kaptan'ın su kabını devirmesinden kurtuldum. Şimdi bahçede köpeklerin su kovasını deviriyor hıyar! :)
Şu suyla ne alıp veremediği var hiç çözemedim. Suya o kadar merakılıysa denize gitse ya... hiç yüz vermedi. 


Dünden beri üzgünüz. Hepimiz. Ama en çok Bennu. 
Akıllı kızım Sultan, Bennu'nun annesi kayboldu. 
Zehir atılıyor köye... Bir çok hayvan öldü. Kediler, köpekler...
Biriktirme huyu vardı Sultan'ın. Ekmek, çöp poşeti, lokma kapları... taşıyıp yanında yatmayı
seviyordu. Et buldu mu hiç bekletmeden yiyordu tabii ki... 
Bahçede durmasına imkan yoktu, atlayıp gidiyordu demirlerin üstünden. O yüzden ikiye ayrıldı bahçe, oğlanlar arka tarafta kızlar önde... Kapı önünden ayrılmadılar ama, istedikleri zaman gezebiliyorlardı. 
Dün sabah bizimle gelmedi gezmeye... Bennu yarı yola kadar geldi döndü... Bazen yapıyorlardı öyle... Üstünde durmadım. İşler vardı, farketmedim... Ama yemek saati gelince Sultan'ın olmadığını gördüm.
Bennu yemeğini yemedi. 
Bugün de görünmedi Sultan. 
Kızı onun kederini deniz kıyısında dalgaları seyrederek atlatmaya çalıştı. 


Öyle üzgün ki... Ben ağlayarak rahatlıyorum. Onun öyle bir şansı da yok!
İçinin acısını anlatamıyor. 
Ölmeseydi gelirdi Sultan. Ne bizi ne kızını bırakırdı... 
Zehir atanlar hakkında düşündüklerimi yazmak istemiyorum. 
Sadece o zehirli etlerini onlara yedirmek istediğimi biliyorum. 
Güzelim bir av köpeği vardı. Kırçıllı gri... zımba gibi. İyi huylu. Sakin. 
Çöpün yanında yatarken gördüğümüzde benim oğlanların tepkisi inanılmazdı. Şaşkın ve üzgün. Uzaktan kokladılar. Ölümü tanıdılar.
Aynı gün akşamüstü bakkalda, onu sahiplenmeye karar veren adamla karşılaştım. Kafesini, ihtiyaçlarını temin edip öyle almak istemiş köpeği. 24 saat daha yaşaması için bir şans verselerdi o cana, şimdi bir yuvası olacaktı. Ama evi, barınağı olanlara bile şans vermiyorlar ki... 


Yaşamın kutsal olduğunu unutmamak için...


Her öykü güzel bitmeli...