2 Ekim 2013 Çarşamba

Her yer su


eh nihayet yağmura kavuştuk. 
Fotoğrafı çektiğimde şıkır şıkır yağıyordu. 
Yağmuru çekmek zor. Kendini ele vermiyor. 
Gencelli iyice boşaldı. Nüfusun üçte ikisi herhalde kente uçtu. Hele yağmur yağınca kimseler kalmadı. Sokak köpekleri bile... Ama biz, her şeye rağmen sokaklara çıkıyoruz. Çünkü kaka yapmamız gerekiyor. 
Tepeden tırnağa ıslanıp dönüyoruz. Bu kez eve dalmak isteyen iki köpeği havluyla kurulamak gerekiyor.
Panço alışkın. Durup katlanıyor çitilenmeye... İstediğim patisini de veriyor. 
Ama Mavi çooook şaşırdı bu işleme. Dışarda durup öyle garip baktı ki bize... Kapı girişindeki camlı bölümündeydik, Pançoyu içeri saldım. Çağırdım Mavi'yi... Yok yaa! der gibi bakıp gitti. 
Gitti de nereye? Sürekli ona çemkiren Bennu'nun yanına. Tabii ki balkona sığıştıramadı kendisini. 
Merdivenlerde kalakaldı. Gidip tasmasından çekiştirerek içeri soktum ve havlu denen aletin hiç de öyle korkulacak bir şey olmadığını anlattım yaratığa. Koyun gibi tüyleri var mubareğin. 
Bütün yağmuru üstünde barındırıyor. Havluyu sıkmak gerekti resmen. İçeri soktuk. Bence öğrendi.
İkinci yağmur da işimiz daha kolay. 
artık ikisi de evin içinde... 
Gündüzleri böyle... Gece kulubesine gidiyor. Bir gece, "yok canım, ben gitmiim, burda iyiyim" diyecek...
Ben de, "Hayır!" diyemeyeceğim. 
Valla iki değil, üç köpeği Ateş Kaptan denen hıyara tercih ederim. 
Gece yağmur vardı, evde kaldı. Canı dışarı çıkmak istediğinde tabii ki
bırakamadım uykumdan kalkıp...
Ve sabah...
TV yi açıp koltuğuma oturdum. Bir ıslaklık var!
Evet, evet... tahmin ettiğiniz şeyi yapmış öküz!
Öküzün ne suçu varsa... Geceleri dışarda kalacak. Başka yolu yok!
Başedemiyorum. 


Çiçek banyosu ve yağmur suyu toplama operasyonu.
Egenin suyu kadar kireçli su var mıdır? 
Pamukkale Egede, hatırlatırım. 
Evdeki çiçekleri sularım bari dedim. bidona biriktirdim.
küçük sulama kabına da aldım... Sonra o kabı içeri getirme gafletinde bulundum.
Bu sabahki  hezimetlerimden ikincisi de buydu işte. O kabı olduğu gibi devirmiş mutfağa... Bir de zahmet edip kilimi toplamış orta yere. Domuz!



Kitap sayfalarına yapılan resimlere bayılıyordum.
Resim yeteneği lazım. Oraya buraya karalarım, hatta "oldu işte lan!" deyip çerçevelettiklerim bile var.
Yine de bir kitap sayfasına böyle bir resim yapamam. 
Ve kitabı parçalamaya kıyamam.
Bu bir dergi... Çoook çok eski bir dergi. Kenarlarında sararmalar sonradan yapılma değil, yılların marifeti. 
Atmaya da kıyamadım. 
İşte onları parçaladım ve deneme yaptım. 
O gelincik peçete.
Püren o peçeteyi aldı, sen bununla bir şeyler yaparsın dedi.
Gelincik seven bir dostu var... Güya bana kavanoz getirecek de, ben de onu yapacağım. Ne Püren var ortalıkta ne kavanoz. 
ne yapabilirim diye düşündüm.  Bu denemeyi sevdim.
Artık ben ne yaparsam ona razı olacaksın Püren! 

Aman, içimi döktüm iyi geldi...
Ateş Kaptan'ı almak isteyen var mı? 
hihih