28 Eylül 2013 Cumartesi

yeni tatlar...


Bahçedeki palmiyeler...
Çok seviyordum onları. Sadece görünüşleri için... Tohumları salkım salkım inmeye başladı.
Bir üst katlarında da yenileri boy veriyordu. Geçen gün çimleri sularken sarı tohumların kahverengileştiğini gördüm. Kardeşim onlardan bir salkım alıp bitki üretimine meraklı bir tanıdığına götürecekti. Üretmesi için... 
Ama benim garip bir merakım var. Bazen başıma iş açacağını bile düşünüyorum ama... merak kediyi öldürür deseler de... müthiş sürprizlerle karşılaşmasına vesile oluyor bence. 
O kahverengi tohumlardan birini soydum ve tattım. 
Aaaa!!!!
Bildiğimiz hurma!


Durulur mu? Hemen toplanır bir kase dolusu. 
Tamam, bildiğimiz hurmalara benzemiyor. Nerdeyse kendisi kadar büyük çekirdeği var. Ama üzerinden
kazınan etli kısmı öyle tatlı ki! 
çekirdek gibi bağımlısı oldum! 
Kimse tatmamış, yeneceğini bilmiyorlardı. Artık biliyorlar. 

Annemin evinde japongülünün yaprak dibindeki  minik balı da tatmıştım bir zamanlar.
O da müthiştir. Evinde olanlar bir denesin :)



Ve hayatımda yaptığım ilk ekmek.
Zeytinli. Ama...
Aması şu, sol taraftaki küçükler tarife birebir uygun olarak yaptıklarım. Adeta taş!
Hemen ertesi gün internet araştırmasıyla eksiğin ne olduğunu bulup bir kez daha denediğim ikinci zeytinli ekmek. Yenebilir düzeyde olan sağ taraftaki büyükçe olan... 
Fark ne biliyor musunuz? İçine konan yağ! 
İlki de yendi. İnat ettim yedim. Çaya batırdım falan, yedim. Tadı çok güzeldi. Ama işkenceydi tabii ki... 
Ben bu ekmek işini çok sevdim. 
İlk yaptığımda instant maya kullandım. İkincisinde suda eritilen kuru mayayı... bir kez de yaş mayayla denemek istiyorum. Belki fırına girdiğinde puf puf kabardığını görürüm. 
Denemeye devam... 


Kış geliyor... Sonbahar yağmurları başlar yakında. Ege'nin yağmurları da meşhur... 
Mavi Pançoyla birlikte yeni oluşturulan bahçeden pek ayrılmak istemiyor. 
Çözüm, diğer bahçe tarafında kalan kulubelerden birini transfer etmekti...
en küçüğünü taşıdık. 
Çok sevdiği battaniyesini de içine koydum. İlk konuk Ateş Kaptan'dı...
Tam bunu yazdığım sırada bir şrrrr sesi duydum ve....
Beni yalancı çıkardı bok kafalı. 
İki saat önce kardeşime artık etrafa işemekten vazgeçtiğini anlatıyordum. 
Koltuk yine gitti! 
Hıırrrrrrrrrrr!
şu an o fotoğraftaki hali hiiiiç şirin falan gelmiyor! 
Boğabilirim!



Mavi kulübesine sahip çıktı!
Gündüzleri de yatıyor... 
Prenses nerden çıktı? kimbilir? Eski sahiplerinin belki bir prensesleri vardı.
Belki bir ara boyarım ... 
Şimdi değil... 
Prenses prenses otursunlar orda...


Bir kase dolusu bira!

Bahçedeki hikmeti ise... O deliklerin failleri belli oldu. DANABURNU hazretleri imiş. 
Çimlerin kısım kısım ölmesinden sorumlu olanlarda bu hazretlermiş... 
Hemen araştırma yapıldı internette... En basit çözüm buydu.
Toprak hizasına bir kase bira koyun, içine toplanırlar atarsınız...
Benim bildiğim salyangozlar içindi bu çözüm ama, denemenin ne zararı var dedim. 
Yoğurt kabını oğlanların patileriyle açtığı bir çukura koydum. 
Bir kutu bira açtım, yarısı DANABURNU denen şahşiyetlere, yarısı bana!

Olan benim biraya oldu. Yakalanan tek şey minik sineklerdi. 
Şu an, bir arkadaşımın verdiği haşere kovucu sinyaller yayan minik bir elektronik aletle deneme yapıyoruz.
Zehir düşünmüyoruz. Hem kuşlar telef oluyormuş, hem köpekler, bir de şu Ateş denen bok var... 
(Bugün benim için bir boktan öte değil... gözümün önünde işedi, benim için bitti)
Zehirlenmesin, ben boğacağım onu!


Gencelli deki arkadaşıma yapıldı. 
Tabii ki paper mache... Çiçekler elde boyanan resim kağıdından kesildi... 
İyi ki burdasın Rukiye :)
Yenifoça daki  Çarşamba pazarı muhabbetlerimiz...
Kozbeyli'ye yaptığımız yürüyüş... 
Dibek kahvesi... 
Yazlıkçı olmasaydın, iyiydi... 
Kışın çok arayacağım seni... 

Daha yapılacak çok şey var Rukiye... Deniz kenarından toplanacak taşlar, kütükler...
ekilecek kaktüsler, toplanacak tohumlar... Boşa kocanı diyorum ama dinlemiyorsun be kardeşim :))))





10 Eylül 2013 Salı

kaktüsler ve gerçekler

Evin şirin yanlarını paylaştım epeydir. Her an tamir edilmesi gereken bir sürü şey oluyor. Ama onlar hani öyle göze sokulacak, sızlanacak şeyler değildi pek. Bahçe düzenlemesi haricinde... Onda da Panço'yu hep bağlı tutmak zorunda olduğum için üzülmüştüm. 
Sonra birden farkettim ki, burdaki hayatım deniz, güneş, kum ve de lay lay lom olarak algılanıyor. 
Keşke la! 
Öleee ayağımı uzatıp oturaydım la!
Bazılarının içi rahat etsin diye gerçekleri anlatayım dedim bugün :)


Bu şirin kapı var ya...



Kapıyı açıyorsun adımını attığın an, çukura düşüyorsun annem. 


Artık elimizi yıkayabileceğimiz bir lavabomuz bile yok!
Tek duş kalmıştı elimizde. 
O da nerdeyse gidiyordu. 
Güneş enerjisi sistemi çöktü! 
Gencelli sahilindeki çöpleri toplamaya çıktığımız gün o da gitti.
Leş gibi terli dönüp su bulamamak var ya... 
Şimdi şofben devreye sokuldu. ama yıkanırken sönerse (bu şofbenlerin öyle huyları olur bazen)
tekrar yakma şansım yok :) 
Çünkü depoda tüp. Şahane di mi? 


Bu da aşağıya akan suyun marifeti. 
Alçıpan kırıldı, koca delikle oturuyoruz. 
Yukarısı deşildi, aşağısı deşildi. Sorun bulundu mu? HAYIR
Ama artık su akmıyor :)))))
Konuklar artık burayı kullanmak zorunda. 
Kardeşimin "kedi kumuyla birlikte olmaz" diye bizi en üst kata atması işe yaramadı :))) 
Konuklar tepelerinde delik, ayaklarının altında kumla birlikte buraya mahkumlar artık. Kardeşim de :))))



Akan suyun marifeti. Banyo dolabının içi.
Bitmedi....


Bahçede faili meçhul delikler açılmaya başladı.


Bir değil, iki değil... say say bitmez. yirmiye yakın... 
Bir gece aniden ortaya çıktılar. 
Ve sadece çimenlik alanda. 
Hiç ısınamamıştım şu çimenlere... Hikmeti varmış meğer. 
Eğer hayvan yetiştiricisi değilsen, çimen çok büyük lüks.
Çok su ve bakım istiyor. 
Dünyanın devamı için bu kadar gerekli olan bir şeyin bu kadar zahmetli olması anlaşılır bir şey.
Ama ben besi hayvanı yetiştirmiyorum ki, Ne gerek var? 
Kemirgenlere de davetiye çıkardı utanmadan! Peh!
Gelen yılan mı, fare mi? 


Ne olduğunu bu bok iyi anlatıyor sanırım. 
Keşke yılan olsaydı! 
Herifin bokuna bakıp boyunu tahmin edin. 
Ve hesap edin...
Yirmi delik!
Bir de o delikleri koklayıp anında deşmeye başlayan iki köpek! 
Yakında çimenlik alan falan kalmayacak ben de rahat edeceğim. 
Bahçenin ekili kısmında yoklar. Güllerin yanında yoklar. Çimenlik alanda cirit atıyorlar. 
Gece ayaktayken de yoklar. El ayak çekiliyor, parti vermeye başlıyorlar. 
Kirpi ziyaretçimiz var. İki köpeğe rağmen geliyordu.
Onun boku mu acaba dedim ama... Sürü halinde geldiğini görmedim. 
Hergün bir yığın bok var bahçede. :((((((((((((

Yani burda herşey gül, deniz, kum ve güneş değil. 
Ben de bir elim yağda bir elim balda oturmuyorum. 


Güllerin yanı sıra kaktüsler de var hayatta :)

Face de izlediğim bir sanatçı yapıyor bu kaktüsleri. Bir yığın güzel şey yapıyor aslında. 
Ve hepsi taşla...
Eh benim evin önündeki plaj da taş dolu... 
Denemesem olmazdı. 

Nasıl olmuş? 

Hayat bokun içindeyken bile güzel olanı hedefleyince yaşanır oluyor. 

3 Eylül 2013 Salı

sonbahar




Evin yeni üyesi.
Önüne gelen herşeye aynı saflık ve şaşkınlıkla bakıyor :)
Sevgili Nihavent'in armağanı...
Gören herkes bayılıyor ona!



Bahçedeki güllerin içinde en sevdiğim. 


Ve en bereketlisi...
Fotoğrafçıda iş yok!
Yoksa renkleri ve görüntüleri harika.


Nihayet salonun perdeleri var artık.
Öyle ucuza çıktı ki, anlatamam... renkli tülbent, metresi 2,5 lira.
Ve büyük rengarenk sutaşları metresi 2 lira 
Kedi ve köpekler olmasa, aç kapıyı uçuşsun hepsi dışarıya...
Ama ne ben o kadar romantiğim ne de hayvanlara işkence yapmaya niyetim var.


İzmir de, Kemeraltında ve Karşıyaka çarşı da hala kayboluyorum. 
Ama işime de geliyor. Olmadık yerlerde, beklenmedik şeylerle karşılaşıyorum. 
Sutaşı ve yapışkan tela için manifaturacı ararken, bu pareoları
buldum. tanesi 2,5 lira... Çalışma odamın ince uzun pencereleri için aldım. Biraz kısa geldi, onu da su taşlarını uzun tutarak hallettim. 
Nasıl olmuş?


Bu günlerde kırlangıçlar göçe hazırlık yapıyorlar. 
Onu da bizim eve yapışık komşunun bahçesiyle
bizim bahçede dönerek  yapıyorlar nedense...
Rüzgar yolunun üstündeyiz. Onunla bir ilgisi var sanırım.
Rüzgarı alıp mı gidiyorlar? 
Gidişlerini görmedim ama ısrarlı dönüşleri hepimizi serseme çeviriyor.
Öyle alçaktan ve hızlı uçuyorlar ki... Yakalamak için epey çaba harcadım. 
Tam sıkılıp "Amaaan, sizinle mi uğraşacağım be!" deyip deklanşöre rastgele bastığımda
üç tanesini yakaladığımı gördüm. :) 


Gülle başladık, gülle bitirelim. :)

Gencelli boşalıyor. Okullar açılıyor. Yazlıkçılar gidiyor. Kışı burda geçirecek olan bir avuç insan kalacağız yakında. Bence Gencelli'nin tadı o zaman çıkacak. 
Issızlığın ve yalnızlığın fotoğraflarıyla...
Yağmur... Bulut... ve...