29 Ocak 2013 Salı

Bu nedir?



Pançom pamuk tarlası:) şimdi hasat zamanı... Dün gece kıstırdım divanın üzerinde... 
Sonuç bu! 


Giden tüylerine melül melül bakıyor.  Pofuduk tüyler en çok poposundan çıkıyor... bugün birazcık daha izin verdi fırçalamaya... Yarın yine yakalarım... 


23 Ocak 2013 Çarşamba

yeni hobi... yeni heyecan

Seramik kursuna gidiyorum. 
Hayatımda bir el işini öğrenmek için gittiğim tek kurs.
Çocukluğum zaten babamın ev içi atölyesinde geçtiği için, bakarak, ona yardım ederek çok şey öğrendim. Bizler görüp hemen uygulamaya geçen bir tür insan grubuna giriyoruz. Babam eline aldığı bir objeyi evirir çevirir. Bakar ve görürdü. Görmek önemlidir. Hafızaya yerleştirir olayı... Ve sonra oturur yapardı. Muhteşem bir ustaydı. Ve babam bizi her işine ortak etti. Beni ve kardeşimi. 
Bir işi yapılırken görürsek hele... sonrası çok kolay gelir bize. Ama bizim gibilerin bir zaafı var. 
Çabuk öğrenir, çabuk vazgeçeriz. Yapabilmek, başka merakları kışkırtıyor. 
A, bu da güzel yaa... nasıl oluyor acaba? Yapar mıyım? Hadi deneyelim. 
Bizden uzman çıkmaz. Tek işin ustası olmayız. Sadece her boka maydanoz oluruz. 
Bu kursa niye gittim?
Çünkü nasıl yapıldığını görmedim. Bilmediğim bir şey var orda diye merak ettim. 
Meğer çok fazla bir şey yokmuş. Herşey yine kalıplarla yapılıyormuş. 
Dolabın üzerine yaptığım kabartma kesimlerden farklı değilmiş, seramik çamuru ve kesimi... 
Yine kalıp var, patron var en azından... koyup üzerine aynı bistüriyle kesiyorsun. 


Kursun ilk günü yaptığım Fatma Ana'nın eli. 
Ortadaki desen dantelden... Parmaklar daki o eşsiiiz çizimler de bana ait. 
Boyalarda istediğim renk yoktu bu garip yeşili kullanmışım. Bu seramik boyalarının özelliğiymiş... Rengin şişedeki hali ile piştikten sonraki hali bambaşka... İnsan gibi yani... Alacası içinde. Tipine bakıp ne bok olduğunu bilemiyorsun. 
Neden yeşili seçtim?
Çünkü benim için "el" kutsaldır. Şifa da verir, eza da... Hem yaratıcıdır hem yokedici... 
Yeşil de toprağa aittir, besler, büyütür, iyileştirir. Çamur'la yeşilin buluşması gerekiyordu ve elle. 
Ama istediğim yeşil bu değildi... Daha enerjik, ışıklı bir yeşil olması gerekiyordu... 
Bir dahakine artık... 
Elin altındaki kalp ve S ise imzam... İsminizi yazın da karışmasın dediler. Ben de logo gibi yaptım... Yin-yang hesabı... 


Efendim bu da güya kültablası olacaktı. 
Ateş kaptan çok sevdiğim kültablasının canına okudu. Bir başka sevdiğim kültablasının canına da - yine onun yüzünden- ben okudum. Bunu çalışma masam için yaptım. Ama dibi, dingildek oldu. Çünkü yanlış kalıba koydular. (içimden ediyorum küfürleri) 
Öğretmenlik kutsaldır.
Yapamayan, vazgeçmeli... Onlar vazgeçmiyorsa, sen oraya gitmekten vazgeçersin. 
Buradaki mor da tepemi attıran bir mor oldu. 
Ben tekdüze renklerden hoşlanmıyorum. 
Daha renkli, daha sade boyanmalı... Ama derdini anlattığında bunu nasıl yapacağının yolunu gösteren bir rehberin olmalı. Yoksa... ararsın. Bir kez bulaştım ve tadına henüz varamadım ama, iyisini aramam gerektiğine uyandım... 
Bir süre daha devam edildikten sonra, başka bir yerde güzel şeyler "öğrenmeyi" umuyor ve diliyorum. 


E benim haydut tayfasını es geçemem...
Buyrun. 
Kudurduktan sonra ben yemek yerken hemen dibime konuşlanmayı ve o arada uyuklamayı tercih eden takım arkadaşları. 
Tam takım arkadaşı oldular. Mutfağa girişi çıkışı daha kolay ya, ben yemek yaparken kim farkettiyse diğerine haber veriyor. Hemen "bizi de gör" pozuna giriyorlar. 
Önlerine düşeni adil paylaşıyorlar üstelik. 

Ateş kaptan'ın yanındaki sandık, Nazan'ın... Hala ona sıra gelmedi. Çok işi var onun çok. Gözümü korkutuyor. 

13 Ocak 2013 Pazar

Ateş Kaptan'ın karla buluşması


Büyük ihtimalle mayıs/haziran doğumlu ate Kaptan hayatının ilk karıyla tanıştı. 
Bu iki minik ayak izi onun... iki adım... daha fazlası yok, geri dönüş izi de yok!
Sanırım uçarak geriye döndü. 


Hemen balkon kapısının önündeki karla mücadele etmek istedi ama, rakibi zorluydu... sırt tüylerinden belli duyguları... balık kılçığı gibi havalanmışlar... Pabuçlarla eve getirdiğim karın erimesi çok eğlenceli gelmişti. Dışarının o kadar da eğlenceli olmadığını anladı. 


Ve perde püskülü! İçerden tırmanıyor, böylece hem üstteki perdeyi hem tülü halledebiliyor... 


El emeklerinden... bu kez kara tahta!

Kuşlar stencil ve tebeşir marifetiyle yapıldı. 



Asıl mesele silgiyi yapmaktı. Hafif bir malzeme olması gerekiyordu. Bir de tebeşiri koyacak bir yer... 
O küçük sepet gibi şey her ikisini de karşıladı.




Altına keçe yapıştırdım. 


Ve işte silginin ana malzemesi... 


gazeteyle kapladım. Çünkü konserve kutusunun kenarları keskin  ve onu halledebilecek donanım yok. 

Sonra bir güzel boyanır, süslenir. İp dolanır etrafına. Bir yere asılırsa ulaşması daha kolay olur. 
Sahipleri güle güle kullanır.
2013 için istek listelerini yazarlar bir güzel. :)