31 Aralık 2012 Pazartesi

MUTLU YILLAR!!!


Kalbinizi unutmayın bu yıl!
Onu sevgiyle, neşeyle, güzellikle besleyin!
Sigara içseniz bile dokunmaz o kalbe! 
Hayata dokunun.
Hayatın size dokunmasına izin verin.
Koşul koymayın!
Geleni sevinçle karşılayın!
Vardır bir bildiği yukardaki hazretin.
Genellikle dalga geçtiği sanılsa bile... 
İşini biliyor diye umun :)


Benim kalplerim yerine ulaşmaya hazır. 
Hepsini yetiştiremedim ama... daha koca bir yıl var önümde... acelem ne?

Tanıdık tanımadık... herkesi seviyorum (kavga edebildiklerimi daha çok) ve kucaklıyorum. 

Puma Kılıklı, Panço ve Ateş Kaptan da hepinizi yalıyor!

27 Aralık 2012 Perşembe


Ateş Kaptan balkona çıkar.
Kenara tüneyip çam ağacındaki kuşlara ağzı sulanarak bakar...
Ama ağaca atlamak için daha büyük "toplara" ihtiyaç vardır.
Dönüp içerdeki iki ve dört ayaklılarla uğraşmaya karar verir...



Oturarak uyur. Her an tetikte... 
Aman ha bir hareket kaçmasın!


Yarım saat sonra...

Uyuşuklar! Hiç bir şey yapacakları yok! 
Kafayı koyayım bari!

23 Aralık 2012 Pazar

Banu Örenk'in şablonunu aldım, Ateş Kaptan'a tuttum...

Küçük geldi!

Sevgili Banu,
İştahlı bir hevesle yazdığın yorumları okudum. Ama sanıyorum sen aklındakileri aktarma telaşı içinde benim yazımı ve hatta diğerlerini okuma zahmetine girmemişsin... Genç olduğunu sanıyorum... ve yine sanıyorum ki, senin yaşın kadar yıldır kedilerle birlikte yaşıyorumdur... Beni kitapsız bir cahil yerine koyman da acayip gücüme gitti... Sadece hayvanlarla ilgili olan kitap rafımın fotoğrafını koyayım bari de, okur-yazar olduğumu anlasın dedim... Bak orda koca bir yazıyla köpek yazıyor ya... o kitap sadece köpek aşkı yüzünden alınmıştı yıllar önce... onca kedinin arasına köpek sokamam diye düşünürken... bir gün bir köpek yoluma çıkar belki diye umut ederek... O bana gelmeden, ben onun hakkında bilinmesi gerekenleri bileyim diye...

Ama biri çıkıp, benim ne yaşadığımı, neler hissettiğimi, evde ne olup bittiğini, (az çok burda yazıldı çizildi) bilmeden bana kitap tavsiye ederse... İşte ben buna çok kıl olurum!


Birini eleştireceksen ya da ona akıl vereceksen, onu doğru algılayıp algılamadığına da dikkat etmek zorundasın. Yani o yazarın üslübunu bilmek zorundasın... Ha, bu üslup ya da biçem diyelim, gençler daha iyi anlasın diye, sana uymuyorsa, o senin sorunun olur, benim değil. 
Ama ben yazar olarak, okuyanın beni izleyenin zeki olmasını isterim. 
Çünkü ben onlara yazıyorum, onlara içimi döküyorum... 
İroniyi anlamalarını beklemek kapris olarak görülecekse, anasını satayım, kaprisliyim! Var mı ötesi?

Şimdi gelelim tavsiyelerine...
Kısırlaştırın diye buyurmuşsun!
Sen hiç kısırlaştırılıp sokağa çıkan bir erkek kedi gördün mü?
Evdekilerle yetinmeyin birazda çevrenizdeki kedileri gözleyin hayvanları tanımak için.
Ha, o kedinin neresine bakacaksın biliyor musun?
Kıçına! 
Özellikle kısırlaştırılmamış erkek kedilerin kısırlaştırılmış bol dişilerle yaşamak zorunda olduğu sokaklarda bak o kısır erkek kedilerin kıçına! 
Eşcinsellik sadece insanlara özgü değildir. 
Dişinin az olduğu dönemlerde hayvanlarda birbirlerini kullanırlar. 
Aman, şimdi atlarsın, sokağa bırakmayın kedinizi diye... Ben bırakırım kardeş.
Ben doğadan ayırmam hayvanlarımı... 
İşte o yüzden ben ikinci katta bile oturmadım bugüne kadar. 
Giriş katlarını severim... Açarım pencereyi, kedilerim çıkıp çimenlerde yatar, güneşlenir, yaprak peşinde koşan, başka kedilerle alan mücadelesi yapar... kaka ve çişleri gelince evdeki kuma koşarlar...
"Lan zibidiler, dışarda yapaydınız ya şunu" dediğimde bel bel bakarlar yüzüme... 
Sonuç: Ateş Kaptan kısırlaştırılmayacak.
Dişiler bir kez doğurduktan sonra kısırlaştırılır. 
Bunun önemini kitap karıştırarak öğrenebilirsin. 
Ya da yaşayarak...

Gelelim 2 maddeye... Hasar vermeyen kedi yoktur. Doğru. 16 yavru büyüdü evimde... ne tür hasarlar olduğunu biliyorum. Hasar listesi tutmuyorum... Çok şükür evimde antika, aile hatırası gibi şeyler de yok. 
Büyürken sakar olur bütün bebekler. 
Ama...
Öğrenirler!
Hayır dediğinde öğrenirler. 
Ateş Kaptan öğrenmiyor!
Kediler böyledir demek yanlış.
Kediler parmak izi gibi, insanlar gibi, birbirine benzemeyen kardeşler gibi, her biri farklıdır. 
onlara bir şablon uygulayamazsın.
kişiliğine uygun davranmak zorundasın. 
Ateş Kaptan mücadeleyi seviyor. Eyvallah!
Ben de en az onun kadar savaşçıyım. 
Okumadığın şu yazı var ya Banu, orda seksen yerde fıs fıs geçiyordu... Sprey dediğim için mi yüz vermedin bilemedim. Suyu geçtim, kolonya bile fısfısladım. 
Eh geriye gömmek kalmıştı. 
Ben de gömdüm!
O benjaminin toprağına kafasını, burnunu, elimden kaçmak isterken, kıçını, sırtını... her bir yerini buladım toprağa ve önceki kakasına... Şimdi ayağa kalktığımda ödü patlıyor.
Panço'nun su kabını döküyordu ya... leğen kıvamındaki kabı... bir leğen dolusu su yerlerde...
Boğdum ben de... 
"Su mu istiyorsun? Al sana su! Gir tadına bak!" 
Sonra kıçını soktum! Yarı beline kadar! Havuz olsa içine atacağım. Van kedisi kılıklı, yüzsün hevesini alsın!
Her kedinin anladığı dil ayrıdır. Duygusal bir kediye bunu yaparsan, ya evden kaçar gider, ya travma geçirir. 
Merak etme o bok suratlıya bi bok olmadı... 
Bak aşağıda


Noktalı virgül gibi yatıyorlar. 

Yukardaki Puma Kılıklı, 16 yaşında. Şubat'ın 26sında 17 ye girecek... 
Böbrekleri sorunlu ve bu yeni doğan yaratık 16 yılı çöpe atmaya çalışıyor evdeki bütün su kaplarını devirerek... 
İzin vermem!
Ya eğitimini alır, ya kendini sokakta bulur. Baharı bekliyoruz.
Sokakta eve uyum sağlayacak bir yığın güzellik var. 
Hakedeni alırım yine evime... 
Panço gibi... Şarlo gibi, Sarman gibi... 

Benim evde kapılar kapanmaz Banu... 
Ateş Kaptan yüzünden kapandığı için kıl oluyorum.
İsteyen istediği yerde yatar.
Başımın üstünde yatardı Güzel surat. 
Boynumda, sırtımda... İstedikleri her yerde... Yeni doğurduğunu bebeğini benim karnıma sokuşturup yanımdaki yastığa yerleşiyordu Aslan Surat. Onun kadar iyi bakacağımı biliyordu bebeğine. 

Kediler gün doğumu gün batımını sever demişsin... benimkiler bana benzer Banu... Gece yaşarlar...
Yarasa gibi, baykuş gibi, tüm vahşi yaratıklar gibi... Biz gündüz uyuyoruz. 

Benim evde koşturduktan sonra akşam yemeği verilmez... Açık büfe var... isteyen gidip tıkınsın.
Sokaktakileri de öyle besliyordum... Şu saatte çıkıp beslerim onlar da beni bekler numarası yok bende...
Disiplini sevmem, özgürlüğü severim. Penceremin önündeki tabak hep doluydu. Kedi doyduğunu bilir. Kendinden sonrakine bırakır tabağındakini...
Sadece bitince cama vururlar. 
Serviste kusur ettiğimiz için affola deyip tabağı doldururum. -dum..
Giriş katı bulursam yine öyle olacak. Şuan ki evim giriş üstü. 
Nasılsa yeni ev arıyacağım. 
Dükkana çevrilmemiş, kentsel dönüşüme uğrayıp ilk katları ikinci kat gibi sütunlar üstüne dikilmemiş bir apartman bulursam... 

Gelelim oyuncak meselesine... kedilerimin en genciydi şuan 16 yaşında olan kedim. Sence ben kedi nasıl oyun oynar, nelerle oynar bilir miyim? Bilmez miyim? Ha, daha önce kaç kediyle yaşadığımı da atlamıştın sen dimi? Hani tek kediyle tüm kedileri tanığını söylüyorsun ya... 8 (sekiz) kedim vardı benim be Banu. 

Diğer yazılara bakma zahmetine girseydin, lazer ışığını görünce şıp diye tanırdın.
Bir de gazeteden yapılan topların iyi zıpladığını öğrenirdin. 

Çoraplarımı kendi alıyor zaten,  sordum; düğüme ihtiyaç duymuyormuş ...

Sorunlar bitmezse, gelip kapımı teklemeleyin diyorsun ya...
Adresi ver güzelim... Ateş Kaptan'la geliyoruz! 




18 Aralık 2012 Salı

Ateş Kaptan büyüyor...

Evet, geldiği zaman avuç kadar olan yaratık büyüyor. Akıllanacağına daha da delirdi... 
Geçen gün yarısı kuruyan Benjaminin yapraklı kısımları bari ışığı görsün diye saksıyı çevirdim ve belediye tuvaletine döndüğünü farkettim. Ne çok boku varmış hazretin?
Kendi kumuna da bir çuval yapıyor hergün temizliyorum... Meğer yarısını da saksıya bırakıyormuş.
Oraya hamle yaptığı her seferinde üzerine gazeteyle yürüdüm, savaş naraları attım, terliğimi füze yerine kullandım... "Lan ben bu oyunu çok sevdim" deyip odanın içinde dört dönüp yeniden taarruzda bulundu. 
Ne yapsam diye kafayı yemek üzereyken Erkan kedi savar çubukları çıkardı önüme... 
Hemen gelinde iki tane saplandı saksıya... 
Ve sotada beklendi... Hadi git şimdi de göreyim!


Gitti. Tabii ki gitti. "Ana! Ben niye buraya giremiyorum yahu? Burda bir şey var" deyip kalakaldı. 
Saksının içindeki pamuklu çubuklara hemen uyandı. 


Farklılık o çubuklardı, giremedi. Ben keyiften dört köşe... Hadi girsene... Gir de sıç oraya diye kışkırtıyorum falan... O gün gitti kumuna yaptı. Arada gidip saksıyı yine yoklamaktan vazgeçmedi... Hihihihi...
Ama bu kıkırdamalarım ertesi günü Hiiiiii!!!! ye dönüştü.
Herif yine gidip yaptı yahu!
Çubuğu da söküp attı... 
Pes etmek yok!
O pes demiyorsa ben de demem!
Gidip Sprey alındı... Hem çiş kokusunu yok ediyormuş hem de kovuyormuş.
Sonuç???
24 saat!
Sabah kalktığımda boklar bana bakıyordu yine saksıdan!
Pes etmek yok!
Bin yıllık kolonya ne güne duruyor.
Saksıyı yıkadım kolonyayla...
Ev, otobüste kolonya servisi yapılmışa döndü! 
Ve ben kolonyadan nefret ederim.!!!!
Bu ceza değil de ne?
O yine devam etti. Saldırılarına... 
Gidip kolonyanın spreylisini aldım. 
Üstüne bile sıktım. 
Sonuç?
"Koltuk altıma da sık! Güzel kokuyormuş!" 
Ben pes ettim!
Benjamin ölecek. Bu kesin.
Ya da Ateş Kaptan'ı oraya gömerim, gübre olur.


Bu gördüğünüz balkon kapımın demiri... bir zamanlar kapıdaydı... 
Apartman yıkılacak ya... Tamir isteyen yerlere aldırmıyoruz pek... Nasılsa bahara boşaltacağız.
Kapının menteşeleri de çürümüştü... Bir tanesi arada bir koyveriyordu kendini, kaldırıp oturtuyordum eski yerine... idare ediyordu... Ateş gelene kadar... Geçen gün hava güneşli... açtım kapıları, Panço balkona 
yerleşti, ateş de kıvılcımlandı tabii... koştur oraya, koştur buraya... Bir baktım demir kapıya tırmanıyor...
O arada  ben de boya işleriyle uğraşıyorum. Önümdeki işe döndüm ki bir kıyamet koptu. 
Demir kapı paldır küldür iniyor aşağıya... Amanın Panço! demeye kalmadı... 
Önümden yıldırım gibi geçti Ateş Kaptan! Toz!
Balkona çıktım, Panço Soluk soluğa kalmış, telaşlanmış... Ama neyse ki üzerine düşmemiş kapı. Küçük bir masa vardı, üzerine mozaik yaptığım. Kapıyı tutmuş... 


Düşerken tutmuştu kapıyı, şimdi de tutuyor duvar dibinde... 


Tabii ki mozaikler döküldü... Toplandı... Bir ara tamir edilecek... 
Ettiğim küfürleri buraya yazamam... 


Bir başka marifeti... astar boyası yapılmış çanağı üç parça yaptı!


İki kişilik kanepenin alt yastıklarını yoldu!


Boyamaya hazırlandığım çekmecenin içine yerleşti! 
En katlanılır hali de buydu zaten! 

Akabinde su kavanozunu döktü! Boyalı suları... 
Panço'nun suyuna dokunmuyor diyordum, onu dökmeyi de becerdi...
En son kendi şelalesini devirdi... Evde su içinde kalmamış yer yok!
Yaşlı kızıma özel servis yapıyorum, susuz kalmasın diye... Elimde tutup içiriyorum suyunu.
Gördüğü an koyup geliyor ve kaseye vuruyor! 
Lucifer'in torunu kesildi başımıza!

Ben bu salağın biletini çoktan kestim de... Baharı bekliyorum. 
Kışın sokağa atmaya kıyamıyorum. 
Baharda azacak, kızların peşine düşecek... ve şanslıysam bir daha eve gelmeyecek!
Gelirse bile uyuyup yine gidecek... Ah Tanrım! Nerde o günler?
Bence bunu anası tuttu ensesinden, bıraktı bir köşeye... 
Diğer çocuklarını bunun hışmından kurtarmak için...
Mutluluk geni olmadığını şıp diye anlamıştır o. 
Ron ronu olmayan bir kedi!

Yaramaz kedi severim diyen varsa... 
Kırmızı kurdeleyle süslerim valla!