27 Eylül 2012 Perşembe

Mağrip'e selam olsun!


Bu küçük tepsiyi Nazo getirdi. Mağrip'e göçetmeden önce, bir sandık ve içi daha kutular, tepsilerle dolu olarak. "Al sen bunları istediğin gibi yap" dedi. 
Daha önce kahverengiye boyamış, bir de kenarlarını yaldızlamış güzelim... Sonra da bırakmış tabii... :)
İşte Nazo'cum, siparişlerinden biri bitti! 
Umarım beğenirsin.
Senin kahverengi boyan çok işime yaradı. 


Maviyi seven arkadaşım için küçük mavi benekler :)))
Steçlendi ve kaldırıldı. 
Seni bekliyor tepsin. 


Bu da elimdeki fotoğraf makinesine doğru her türlü engeli aşarak, üstüme tırmanan Ateş Kaptan!


Nihayet burnumun ucunda! 
Amacına ulaşamıyor ve kıçı dengesiz!
Bu arada tırnaklar feci batıyor!
Kimin umurunda!



O kıçının derdinde. Sonunda kendini sağlama alıyor. 
Artık ayakları sehpada!

Binnur; sana sözverdiğim fotoğrafı çekmeyi hep unuttum. Ama Ateş Kaptan'ın hemen arkasında, annemin eski dantelinden yaptığım kasenin ucunu görebilirsin. 
İçi kuru limon ve nar dolu :) 
Limonlar ve narlar bana gelince mumyalaşırlar...
Çok arkadaşıma verdim kuru limonlardan!
Limon kurutmak isteyen bana göndersin :))



19 Eylül 2012 Çarşamba

hayat kendini fena halde tekrarlıyor


Geçen yıl Ağustos'ta düşürmüştü beni Panço...
Bu yıl Eylül 18'de... 
Geçen yıl sağ kolumun üstüne düşmüştüm, sol darbe almıştı...
Bu yıl yine aynısı oldu... En çok darbeyi üzerine düşmediğim yer alıyor. 
Geçen yıl Panço 7 Temmuz da bulmuştum, Ateş Kaptan'ı bu yıl 6 Temmuz da... 
Geçen yıl işsizdim. 
Bu yıl yine işsizim... 

insanın hayatında tekrarlar fazla olunca "dersini alamamışsın şekerim, öğrenince çember kırılır" derler ya... 
Bi kafa atarım görürler günlerini... 
Ulan ne dersi var bunların! 
Sıkıcı!
Hem de çooook sıkıcı!!!!

Şu resimde çiçekler falan... kadın zıplamış falan... bana hiç öyle görünmüyor biliyor musunuz?
Avazı çıktığı kadar bağıran ve kendini boşluğa atan birini görüyorum ben!
Dünyanın kenarı olsa kesin ordan atlardım... 
Evrendeki tüm gezegenleri yerinden oynatacak bir çığlıkla hem de... 

Ateş kaptan'ın cırt cırt yırtması yetmiyor, pançonun yere yapıştırması  da cabası...
Yani bu aralar canım çoook yanıyor! 
Hem maddi hem manevi...
Birinin canını yakmasam bari!



5 Eylül 2012 Çarşamba

Ateş Kaptan'ın Seyir Defteri 3


Bu koca ayıya bayılıyorum ben! 
Garip sesler çıkarınca hala ödüm patlıyor ama... Homurdanması o kadar da kötü değil. 
Yerim ben seni, yerim! 


Burda kuş var, biliyor musun? Kafese koymuşlar...
Alırım ben onu. Görünce bağırıyor ama... Yaprakların arkasından şöyleee... 


Ne yedin sen? Ağzın feci  kokuyor aslanım! 
Dişlerini fırçala oğlum arada bir. 


İşte öyle! Bir tokat atarım, burnunu sıvazlamak zorunda kalırsın!
Aman bu cadı yine kızdı bana! Yok gözüne dikkat edecekmişim de... yok burnuna tırmık atmayacak mışım da... Ya bırak erkek erkeğe oynuyoruz şurda. 
Kızlar anlamaz!


Bir tek bu büyükanneyi halledemedim. Nedir bu aga yaa... 
Yastığın arkasına atmasam kendimi parça pinçik edecek beni! 
Kaç kez tuzak kurdum, üstüne atladım... Her seferinde dayağı yiyen ben oldum!
Büyükanneymiş! On kaplan gücünde valla. Bir dişi daha çıkmış güya... Tek dişi kalmış...
Ne faydası var? Bütün tırnaklar yerinde maşallah! 
Ulan kıçımı sığdıramadım bir türlü!

2 Eylül 2012 Pazar

Ateş Kaptan'ın seyir defteri 2


Bir düşman öldürdüm.
Çok kolay oldu. 
Kitaplık denen heyulanın üzerindeydi... Ne zamandır beni gözlüyordu oturmuş... 
Alaşağı etmenin yolunu o büyük cadı beni omzunda gezdirirken buldum. 
Farketmedi bile...
Sonra hakkından geldim!
"Aa, bunu kağıtla kaplayacaktım ben! Ne zaman hallettin lan bunu?" diye bağırdı.
Peh! 
Uyanık olsaydın! 
Tel adammış! Demir olsa ne yazar? Onu da hakkından gelirim!