17 Ağustos 2012 Cuma

sanat doğayı taklit eder...


Kalp biçimi... 
Herkesin kabul ettiği ve sevdiği biçim...
Gerçeğiyle uzaktan yakından alakası yok...
Ama kabul edilenin doğada karşılığı var.
Bir ağacın tohumu... 

Güzel değil mi?


Sanat her zaman doğayı taklit eder.
Soyutlama yapsa bile...
Bir kitabın kapağındaki resimle, yine bir ağacın tohumu arasındaki benzerlik müthiş!
Kitaptaki uzantılar, tohumun keseciklerinden çıkacak olan uzantılar gibi geldi bana... 

Hepimiz doğanın bir parçasıyız.
Yaratıcılığımız ondan öteye düşmüyor. 

16 Ağustos 2012 Perşembe

Ateş Kaptan'ın seyir defteri...


O elindekiyle ne yapıyor bu? Versene bana onu! Fotoğraf makinesi mi? Bir yerime batacak mı? İyi... Ver ben de çıtırdatayım onu. Versene be! Vermezsen ısırım! Hiyyyt!
Kapı çalıyor! Ben toz oluyorum ahbap! Gel gelmiş!
Yemezler, geçen gün nerdeyse verecektin beni! 
İstemiyorum arkadaş ya! Ben iyiyim burda! 
Paralarım bak. Aynen o günkü gibi kan revan içinde bırakırım seni! Bırakma beniiii! 
Ha, iğneci mi geldi. İyi aman! Kim bu adam ya! İkide bir gelip canımı yakıyor. 
Panço denen dev bunun hakkından gelemiyor mu? O kadar hırlıyor, tehdit ediyor falan.
 Onun da ağzını bağlayıp sıkıştırıyorsun köşeye. 
Valla korkulur senden ama... Ben bırakmayacağım seni. 
Eğlenceli burası... Isırılcak çok yerin var. 


Yine ne oldu yahu? Ne bağırıyorsun? Karnımı serinletiyorum burda. Oynuyorum! Hışırdıyor bunlar... Senin gibi bağırmıyorlar. Bırak! Bırak ensemiii! Haaa, oyun mu oynuyorduk! Burdan oraya mı koşayım! İşte!! yine topraktayım! Yahu şu ensemi tutmasan! Kıpırdayamıyorum bak! Aaa, kanepeye uçuyoruuum! Kondum, koştum... Bak yine burdayım!
Aa, benim oyun kutum nereye gitti? 
Saksı mı? Onun adı bu mu? İyi nerde o? 
Hmmm... Biraz bekle oraya da tırmanırım! 
Oyun kutusu yoksa ben de ağaca çıkarım!
OOOO! kükredi bu! Evdeki büyükanneden daha beter bağırıyor! 
Ne olmuş tırmandıysam, bak ne güzel duruyorum dalın üzerinde!
Yuca? O ne be? Devrilmez korkma, eğildi biraz... bana merdiven oldu ... Rahat oldu! Yaa kaldırma bunu da...
Oh canıma değsin, evde koyacak yer bulamadın di mi?
Evet öyle, ben her yerde bulur tırmanırım ona... 
Tırnaklarımın kaşıntısına da iyi geliyor biliyon mu?


Büyükanneyi bağırıttırayım biraz da!
Bak bak bak, nasıl gırrrlıyor! 
İlk geldiğimde bana bağırırken sesi kısılmıştı...
Üç gün cik cikledi... 
Geçenlerde de öyle açmış ki ağzını çenesi yerinden oynadı. 
bu evde iki dişi var, ikisi de cadı!
Biri enseme yapışır, biri tırmıklar!
Hepsinin hakkından geliyorum. 
O kocaman yaratığın da... Ama bazen ödümü patlatıyor.
Mamasını koklamaya gidiyorum, öyle bir bağırıyor ki, dünya başıma yıkılıyor.
İşte o zaman ensemden yakalanmaya hiç itirazım olmuyor. 
Hadi bakalım, gidiyoruz. Oda hapsi... Neyse yemeğimi de verdiler. 
O cehennem zebanisi yemeğini bitirene kadar bir de uyku çekerim.
(tam uyuyorum, ne güzel sarılmışım tüylü örtüme, tüyleri benimkiler gibi beyaz ve yumuşak... kardeşlerimle uyuduğum günlerdeki gibi... geldi o büyük cadı, ne işin var burda yahu? ben sana kapıyı aç diye seslenmedim ki, efendim benim maceralarımı yazıyormuş da, gelip sevesi tutmuş... Aaa, ne güzel ısıracak bir kol geldi önüme... Bir güzel kemirirsin... Nereye? Ha, yazı bitmedi. iyi bitince gel çıkar beni... O zamana kadar uykumu almış olurum. Valla yapmıcam bir şey, moruğu da rahat bırakacağım, o koca ayıya da pençe atmayacağım, seni de ısırmayacağım... ama dayanamıyoruuum yaaaa!)


İşte bu var ya! beni deli ediyor azizim.
Ne menem bir kuştur anlamadım ki... yerde yürür, tavanda yürür... 
Koş Allah koş! Hep benden önde... Şimdi durmuş tam bööööle yavaş yavaş gidiyoruuuum HOP
başka yerde... 
Dilim bir karış dışarı çıkıyor, ama azimliyim! Bir gün mutlaka yakalayacağım.
Yahu bu kuşun kafesi galiba büyük cadının elinde... 
Onu mu kovalasam! 
Kaçma! Kaçma! 
şu elini bi... 


7 Ağustos 2012 Salı

ikonlar... totemler...

Akp hükümetinin 10 yıllık icraatı yeni ikonlar kattı hayatımıza. 
Osmanlı'ya ilgi hortladı. Ama nedense Osmanlı denince sadece Topkapı akla geliyor. 
Haremde olmak marifetmiş gibi ordaki kadınların giydikleri, yedikleri içtikleri, katıp takıştırdıkları
pek bir revaçta. 
Saray hayatını düşleyenlerin hepsinin hayalinde Hürrem'lik var herhalde... Adı sanı unutulmuş binlerce cariyeden biri olmayı içleri almıyordur. 
Hatta onların analarından, babalarından, yurtlarından zorla koparılıp saraya kapatılmış kızlar olduğunu bile düşünmek istemiyorlardır. Saraydalar ya... bir elleri yağda bir elleri balda... Padişah arada bir kümese girip
"şu pilici" hazırlayın diyor... Bu illet mi onların düşlerinde, nimet mi? 

Günümüz kadını için, her türlü isteğe cevap verecek biçimde eğitilmiş yüzlerce kadın arasından "seçilmiş" olmak kesinlikle bir nimet olarak görülüyor. 

Evlerinin baş köşesine koydukları kaftan bibloları, kolyeler bunu söylüyor bana. 

İnsan neden bir giysiyi totem haline getirir?

Bunu hiç aklım almıyor? İçi boş bir giysi! 

Temsil ettiği tek şey; güç, iktidar. 

İktidarlar hele de sorgulanamayan güçlere sahipse illa ki zalim olurlar.

Peki bu kadınlar mazohist mi? Niye kadınları aşağılayan bir kurumu yüceltir? Hem de sadece urbasıyla...

Hayran olduğu bir padişah olsa, onu anlayabilirim belki. Ne bileyim, belki yayılmacı, sömürgeci bir zihniyete ve dünya görüşüne sahiptir de, o padişah seksen halkı kırıp geçirmiş sınırlarını genişletmiştir, bu hatun da onun totemine bakıp bakıp güneşte kalmış tereyağı gibi eriyordur. Bu bile bir anlam taşıyor.

Ama kaftan yahu!

İçi boş! 

Kendine güvensizliğin, ezikliğin, çaresizliğin göstergesi gibi... her yanlarını kaftanladılar, yaldızladılar! 

Ama ne yapsanız boş!

Kaftanın içi boş!

Sizin de! 



Kaftana benzemiyor mu? 

Bu da bir ikon. 

Bir dinin ikonu. Ama boş değil. Üzerinde acı çeken biri var. 




Dünyada birileri acıyı çekenin yanında...

Birileri de içi boş urbaların... 

Boynunuza haç takın falan demiyorum. 

Sadece, totemlerinizi seçerken, kendinizi ele verdiğinizi bilin diyorum.